LYS’nin de açıklanması ile üniversite tercih zamanı başlamış oluyor. Anadolu Üniversitesini tercih edeceklere üniversiteyi ve bölümü tanıtmak istiyorum. Hem iyi yanlarını hem de kötü yanlarını anlatmak istiyorum. Tercih edecek çok kişi vardır mutlaka.
Üniversite güzel bir üniversite. Herkes Anadolu Üniversitesini açık öğretimden dolayı hatırlıyorlar ama aslında tam olarak da öyle değil. Açık öğretimin yanında da örgün öğrencilere bizlere yani bizlere iyi bir ortam sağlanıyor. Eğitim kalitesi açısından da iyi bir geçmişi vardır. Bazı bölümleri epey popülerdir ör: Hukuk ve Pilotaj. Size vereceği çok şey var aslında. Her anınızı dolu dolu değerlendirmeniz için neredeyse her gün bir etkinlik bulabilirsiniz. Şehir hayatını anlatmaya gerek yoktur. Herkes biliyor neredeyse. Eskişehir tam bir öğrenci şehri. Bir öğrencinin öğrenci olduğunu hissedeceği nadir şehirlerden birisidir.
Üniversite için söylediklerimi bölüm için söyleyemeyeceğim maalesef çünkü şuanda hiç de iyi bir imajı bulunmuyor. Bölümde doğru düzgün hoca kalmadı. Toplasanız 4 veya 5 adet hoca var ama iyi diyebileceğim 1-2 hoca kaldı. Diğer hocalar güvenlik soruşturmasından dolayı üniversiteden ihraç edildiler ve yerine yenileri alınmadı. Hoca olmadığı için de doğru düzgün ders açılmıyor, başka bölümlerden hocalar bizim bölümde ders vermeye başladı. Saçma sapan bir sistemin içindeyiz şuanda.
Dersler her sene değişiyor. Bazı dersler kaldırılıyor, onların yerine içerik değişerek yeni dersler konuluyor veya başka dersle birleştiriliyor. Yama yapa yapa devam ediliyor yani. Doğru düzgün bir şey öğretilmiyor maalesef. Bölüm komple JAVA üzerinden gidiyor başka bir dil öğretimi yok. Ne C, ne C++ , ne C# ne de web dilleri. Bunların hiçbiri ile alakalı bir ders yok şuanda. Her ders JAVA üzerine. Bunu bilerek gelin derim. Bir derste hoca “dönemin yarısında biz yanlış konuyu işliyormuşuz, bundan sonra devam edemeyeceğiz, doğaçlama gideceğiz” deyip o haftadan sonraki haftalarda ders işlemedi. Şaka gibi bir şeydi. Böylelikle dersin de ağzına sıçılmış oldu.
Araştırma görevlilileri hakkında yazmak bile istemiyorum. Kötüsününde kötüsü desem abartmış olmam. Bir dersin asistanına sorumlu olduğu dersle alakalı bir şey sormaya gittiğimde aldığım cevap Ben daha o konulara çalışmadım. Aslında sorduğum şey önceki haftalarda işlenen konulara ait bir şeydi. Gerisini siz düşünün.
Bölümden bir arkadaşımın ekşi'ye yazdığı bir yazı. Her şeyi anlatmış:
en tepesinden, öğrenciler de dahil olmak üzere dibine kadar kendini gösteren vasatlık öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, bu bölüm hala nasıl kapatılmıyor idrak etmek mümkün değil.
ülkedeki üniversitelerin yetersizliğinden hepimiz haberdarız. en iyi diye nitelendirilen üniversitelerin dışında kalanlardan kaliteli bir eğitim beklemek elbette pek akıl karı bir durum değil. fakat bu bölümde bırakın kaliteli bir eğitimi, eğitimin herhangi bir emaresini dahi bulabilmek gerçek bir mucize.
Girdiğim ilk derslerden birinde, sınıftaki yabancı uyruklu öğrenciler, dersin ingilizce anlatılmasını istemişti. bunun üzerine dersin hocası şu cevapla karşılık vermişti:
+ benim ingilizcem iyi değil. ders materyalleri zaten ingilizce, oradan takip edersiniz.
bu diyaloğun %100 ingilizce olarak geçen bir bölümde yaşandığını hatırlatmak isterim. keza bu durumu normal karşılayabilirsiniz, zaten en sıradan olaylardan birisi bu. çünkü içeride dersi anlatan bir hoca var ve kendi kapasitesinin farkında. takdir edilesi bir durum bile diyebiliriz, bölüm düzeyinde baktığımızda. bir de derste fiziksel olarak bulunup, zaman kaybından başka bir işe yaramayan fakat kendilerini ilah olarak gören bazı hocalar var. keza bu bahsi geçen şahıslar bölümün en tepesini oluşturmaktalar. uzun bir süre bir yere gidecekleri yok.
bölüm içinde yaşanan onlarca aptallığı burada sayabilirim fakat buna dahi değmeyecek bir bölüm. prosedürü bilmiyorum fakat herhangi bir denetlemeye maruz kaldığı anda kapatılmaması için bir sebep bulamıyorum.
bu bölüme gelip hiçbir şey öğrenmeden yüksek bir not ortalamasıyla da mezun olma şansınız var. size böyle bir güzellik yapıyor bölüm. çünkü size verilen koca bir hiç olduğu için, sizden bekledikleri de çok farklı değil. bu noktada yata yata geçebileceğiniz, eğer ki iradeniz kuvvetliyse arta kalan zamanlarda kendinizi çok güzel geliştirebileceğiniz bir yer.
gelecek artık kendini eğitmekte yatıyor, özellikle bilgisayar çevresinde gelişen iş alanları için bu bir kaçınılmaz. sağlam bir iradeniz varsa ve kendinizi geliştirebileceksiniz, burayı tercih edilebilirsiniz. fakat puanınızın bu bölüme anca yettiğini düşünürsek, sizde o irade _muhtemelen_ yok. gidin size bir şeyler verebilecek bir bölümde okuyun. o iradeye sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, iki üstteki paragrafı da bir daha gözden geçirmenizde fayda var. günün birinde ortada üniversitesiz kalmayı göze alıyorsanız, bir sıkıntı yok.
entry girmeyi uzun zaman önce bırakmıştım. fakat insanların bilgilenmesi gerekiyor. bu bölümde okuyanların da genel profili vasat altı olduğu için, size bu bölümü tavsiye edenleri görmeniz oldukça muhtemel. çünkü derslerden kolay geçiliyor. ama bilmeniz gereken nokta, artık üniversitedesiniz, derslerin not bazında hiçbir anlamı yok. önemli olan onlardan öğrendikleriniz. çünkü bu okul bittiğinde, sizin notlarınıza değil neler yaptığınıza bakacaklar. elbette ki yaptığınız not ortalamasıyla akademisyenliğe yelken açabilirsiniz ve o vasatların arasına katılabilirsiniz. tercih sizin en nihayetinde. dediğim gibi, kendinize saygınız varsa yapacağınız şey belli.
Bölümün tek iyi yanı %100 ingilizce olması. Gerçi o da öyle ahım şahım birşey yok. Diplomada ingilizce yazıyor o kadar. Anlatabileceğim başka hiçbir iyi yanı yok. Bölüm size bir şey katmıyor. Kendiniz evde veya arkadaş ortamında bir şeyler yaparak yeni şeyler öğrenirsiniz. Derslerde pek bir şey öğretilmiyor. Hatta şevkinizi kırabiliyor, yukarıda anlatılan olaylardan dolayı.
Eskişehire, Üniversiteye mutlaka gelin ve hayatınızı yaşayın ama Bilgisayar Mühendisliği bölümünü kesinlikle tercih etmeyin.
Merhaba arkadaşlar, hep hayalini kurduğum bisikletimi birkaç ay önce almış bulunmaktayım. Daha tam olarak tadını çıkaramadım. Bu süre zarfında sadece Anadolu Üniversitesinin İki Eylül Kampüsüne gidip geldim. Daha turlara katılmak nasip olmadı. Gerçi bir arkadaşla 50 Km’lik bir kısa gezinti yapmıştım ama o sadece alışma evresiydi.
Bisikleti daha yeni aldığım için çok fazla ekipman eksiğim var. Çoğu araç gereç tamir aletleri felan filan daha yok. Onları da tamamladıktan sonra rahatça uzun turlara çıkabilirim. Hatta Eskişehir’den yola çıkıp Bilecik'e kadar gitme gibi bir hayalim de var. Git gel yaklaşık 200 Km. Biraz kondisyon toplayıp bir de ekipman eksiklikleri giderdikten sonra gidip gelebilirim aslında. Aslında Eskişehir – Bilecik arası çok rahat yokuş yok denecek kadar az fakat Bilecik – Eskişehir arası biraz yorabilir. Birkaç tane yokuş var. Onlarda büyük ihtimalle yoracak. Birde güneşi de hesaba katarsak epey çok mola vermek zorunda kalabilirim. Her şeye hazırlıklı olmak gerek yani.
Bisiklet benim için gerçekten bir özgürlük aracı. Kafam nereye gitmek isterse oraya gidebilirim hem de zevk alarak. Bu konuda siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama her dakika bisikletin üstünde olmak isteyen biriyim. Bisikletim olsun sırtımda da sırt çantam olsun bana yeter de artar bile. Başka bir şey istemem. O derece tutkunum şu alete.
En çok istediğim diğer bir olay da fotoğraf makinemi alıp keşfedilmemiş şahane yerleri keşfetmek ve oraları fotoğraflamak. Bu yaz ayındaki aktivitem de bu olacak gibi duruyor. Madem tatile çıkamıyoruz o zaman tatili biz yaratalım dimi.
Bu arada da beni 500px.com/aliemreky buradan takip edebilirsiniz. Çektiğim fotoğrafları burada yayınlıyorum.
EKİPMANLARIM:
- Canon EOS 100D body + 18-55 mm kit lens Fotoğraf Makinesi - (50 mm lens loading…)
- Carraro Sportive 221 Bisiklet
- Newfeel yeşil 17 Lt Sırt Çantası
Bir zamanlar o kadar da hayallerimin peşinden koşan hatta yürüyen birisi değildim. Evet hayal ederdim şöyle olsa böyle olsa derdim. O zamanlar hepsi bana imkansız bir hayal ürünü olarak geliyordu. Neden bilmiyorum. Hiç birinin gerçeğe dönüşme imkanın olmadığını düşünüyordum. Aslında bakıldığı zaman gerçekçi hayaller üretiyordum. Ne bileyim mutlu olacağım bir işte çalışmayı istiyordum, kendime hazırlamayı düşündüğüm Bucketlist oluşturup hepsini yapmak istiyordum. Hepsi bunlara benzer şeylerdi. Gerçekçi şeyler. Ütopyayı istemedim hiç.
Gördüğünüz üzere hepsinin gerçekleşme olasılığı varken o zaman imkansız gözlüğünü takıp öyle yaşamaya çalışıyordum. Ne zamana kadar böyle devam edecekti acaba. Hep düşünürdüm bu soruyu. Hayallerimin peşinden koşabilecek miydim acaba? Hırslı ve sabırlı olabilir miydim acaba? Sürekli kafamı kemiren bu kurtçuklardan kurtulabilecek miydim? ve bir zaman geldi ve hepsinden kurtuldum.
Hayatın gerçeklerini yavaş yavaş öğrendikten sonra daha doğrusu yüzüme bir tokat gibi vurulduğu anlardan sonra ben neredeyim? Ben ne yapıyorum? Gerçekten bunları mı istiyorum? Burası benim için doğru yer mi? Sorular sorular… hayatı sorgulamaya başladım açıkçası. İşte o zaman hayatıma bir yön verecektim. Hayallerimin peşinden gidip olmak istediğim, yapmak istediğim her şeyi yapmak mı yoksa her şeyi bırakıp normal hayatıma devam mı edecektim?
İşte o zaman, o ana kadar yaşadığım her şey gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Gidebileceğim yere kadar gitmeyi kafaya koydum. Kader de diyebilirsiniz buna ama kadere yön verme işi de biz insanoğlun seçtiğine inanıyorum.
Aslında benim hayat hikayemin veya dönüm noktamın kısa özeti bu şekilde. Hep bir şekilde paylaşmak istedim ama bazen cümleleri toplayamadım, bazen de yazamadım.
Neyse işte ne demek istediğimi anladınız siz: ASLA VAZGEÇMEYİN, ASLA PES ETMEYİN.
Uzun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim. Aklıma zaman zaman yazılacak güzel konular geliyor gelmiyor değil yani. Geldiği zaman ise ya telefonumun not defteri kısmına not ediyorum ya da bilgisayarımda ki not defterime. Eğer vakit bulursam da hemen açıp konulara bakıyorum ve başlıyorum bir şeyler karalamaya. Benim buradaki tek sıkıntım işte yazacak zaman bulamamak. Biraz affınıza sığınıyorum tabi bu konuda.
Şimdi gelelim konumuzun başlığının neden 0’mı 1’mi olduğuna? Ehem ehem bir bilgisayarcı olarak böyle bir başlık seçmem normal sanırım :) neyse bilgisayar biliminde her şey ikilik sistemine göre yapıldığını genel kültür anlamında kulaktan dolma ile de olsa biliriz. Bütün veriler, işlenen girdiler ve çıktılar tamamen 0 ve 1’lerden meydana gelmektedir yani bilinmezlik veya belirsizlik diye bir olay yoktur diyebiliriz. Yani olay ya vardır ya da yoktur. Ya evetdir ya da hayırdır. Özünde sonuç her zaman bellidir aslında. Tamda burada gerçek yaşamımız devreye giriyor.
Yaşadığımız hayatta o kadar çok belirsizlikler, o kadar çok bilinmezlikler var ki bazen neyin ne olduğu konusunda bir fikrimiz olmuyor. Kafa karışıklığına, bunalıma veya ne bileyim psikolojik bozukluklara yol açabiliyor bu durum. Benim tezime/teorime göre net bir şekilde yaşayan bir insanın yaşamı daha uzun sürebilir. Bu uygulanması çok zor bir davranış biçimidir. Uygulandıktan sonra bana göre daha rahat ve daha sakin bir yaşarız. Kendi hayatım içinde böyle olmaya çalışıyorum. Bazı olaylarda karar aşamasını hiç uzatmadan ve hiç düşünmeden ilk aklıma geleni söylüyorum. Seviyorum aslında bu huyumu.
Yukarıda bahsettiğim konuyu Mustafa Sönmez ile Mustafa Alnıak’ın “Blog Yazarlığı Üzerine İki Mustafa'nın Sivas'ta Sohbeti” videosundan esinlenerek yazdım. Küçük bir not da ekliyim: Bu güzel sohbeti, muhabbeti mutlaka izlemelisiniz.